Connect with us

Editörden

Hırsız herkesi kör sanır

Published

on

[email protected]

Yöneticisi olduğum haber kanalında çat kapı yanında tanımadığım biriyle Salih Kapusuz geldi. 3 Kasım 2002 seçimlerine günler var… Selam sohbet, çay kahve derken sebeb-i ziyaretini arzeyledi. Yanındaki siyasi arkadaşının canlı yayına çıkartılmasını istiyordu. Tanıştık. Gencecik, yumurta yüzlü, deve tüyü paltosunun altında hissedilir derecede kendini belli eden, mahcup şair kamburu, elinde muhtarların kullandığı koltuk altı fermuarlı suni deri çanta…Ürkek, edepli bir genç. Adı Ali Babacan‘mış…

“Olur” dedik sohbete devam ettik…

Recep Tayyip Erdoğan henüz Başbakan olmamış ve kapalı alanlarda sigara içimi serbest. Ben de o günlerde 8 saatlik zaman diliminde 6 paket uzun morlboroyu tüketen ender tiryakilerden biriyim.

Konuk siyasi, konu da siyaset olunca Kapusuz‘la derin ve uzun bir sohbete daldık. Bu sırada canlı yayına çıkacağı saati bekleyen Ali Babacan ilk ve son kez sohbete katıldı:

-Cengiz Bey çok kötü bir alışkanlığınız var.
-Nedir?
-Sigara içmek.
-Sizinki kadar kötü bir alışkanlık değil.
-Bizim kötü alışkanlığımız nedir?
-Siyaset…

***

Henüz milletvekili seçilmemiş Ali Babacan’la aramızda geçen bu diyalogu neden mi yazdım? Buyrun okuyun…

İsmini burada zikretmeyeceğim merhum Özal‘ın kabine değişikliğiyle Sağlık Bakanlığı‘na yeni getirdiği siyasetçiyle yazdığım haberler nedeni ile sert tartışmalar yaşasak da zaman zaman karşılıklı oturup kahve içebiliyorduk.

Dönemin manşetlere pelesenk olan ambulans ihalesi üçüncü kez iptal edilmiş ve ben haberi yazmak için Bakan’dan teyit istiyordum. Geceyarısına kadar süren bir bakanlar kurulu sırasında belki de yüz kez makam otosundaki uydu telefonundan Bakan beyi aradım. her defasında da ya koruması çıktı ya şoförü.

Nihayet Bakan bey geri dönüş yaptı:

-Ne var yüz kere aramışsın Cengiz Bey?
-Sayın Bakan ambulans ihalesini 3. kez iptal etmişsiniz onu sor…
-Dur ben o konuyu en iyi bilen kişiye vereyim.
-..!

Telefondaki ihaleyi süistimal etmekle suçlanan müsteşardı!

Sabah gündeme verdiğim haber ertesi gün manşetten yayımlanmıştı.

Aynı gün bakanlık merkez binasına girerken yanında bir müsteşar yardımcısı ve bir genel müdürle ayaküstü güneşlenen Müsteşar Bey, lafını hiç esirgemedi:

-Dikkat et Cengiz Bey. İnip çıkarken merdivenlerden düşebilirsin!

Bürokrasinin tehdidi de zariftir.

Uzun sürmedi. Müsteşarın görevden alınacağını yazdım. Haber yayımlandığı gün kalabalık bir gazeteci grubu ile mutad olduğu üzre bürokratlara günlük ziyaretlerimizi yapıyoruz. Son durağımız Müsteşar Bey…

Sohbet sürerken bir telefon geldi. Müsteşar sekretere özel odaya aktarmasını söyledi ve gazetecileri makamda bırakıp çıktı. Bir süre sonra alı al moru mor içeri girdi. Kendisinin gazetede okumadığı haberi, bir yakını telefonla bildirmişti.

Koltuğuna oturmadan bana saydırmaya başladı. Ne gazeteciliğim kaldı, ne dürüstlüğüm…

-Sen hiç doğru haber yazmıyorsun. Şimdi de görevden alınacağımı yazmışsın. Bak buradayım. Sana kim söyledi görevden alınacağımı kardeşim?

-Bakan söyledi!

Zaman durdu, Müşteşar’ın tansiyonu gitti geldi…Boş bir çuval gibi koltuğuna yığıldığı anı unutmuyorum.

İlk kez bir haber kaynağımı ifşa ediyordum.

***

Bir gün önce Bakan’la sohbet ederken Müsteşarı görevden alacağını söylemiş, ben de “Yazarım bunu” demiştim. “İster yaz ister yazma sana kalmış. Bana sorarsan yaz ki, hırsız herkesi kör sanmasın” demişti..!

Sonra ne mi oldu?

Görevden alınan Müsteşar, bir sonraki seçimde o bakanın partisinden milletvekili seçildi ve aynı sıralarda birlikte siyaset yaptılar.

Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir