Connect with us

Güncel

Berra Besler: Anayasa teklifi tümüyle geri çekilmeli

Published

on

Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı Av. Berra Besler’in raporu şöyle: 

GENEL DEĞERLENDİRME: 
1. Türkiye son yıllarda birbirine geçmiş iç ve dış sorunlar bakımından tarihinin en zor dönemini yaşamaktadır. Aynı süreçte “başkanlık sistemi” ve “yeni anayasa” tartışmaları siyaset gündeminin ana meselelerinden biriolmuş, bu nedenleTBMM’ye sunulan Anayasa Değişiklik Teklifinin, “yeni anayasa” talepleriyle birlikte tarafımızca değerlendirilmesi zorunluluğu doğmuştur. 
2. TBMM, Anayasadaki kurallara göre yapılan seçimler sonucunda dört yıl için yasama yetkisi almıştır. Üyeleri Anayasaya bağlı kalacaklarına yemin etmiştir. Milletvekillerinin bağlı kalacaklarına yemin yettikleri Anayasa ise; değiştirilemez, değiştirilmesi dahi teklif edilemez hükümler içermektedir. 
Anayasamız TBMM’ye “yeni anayasa” yapma değil, mevcut Anayasa’da değişiklik yapma yetkisi vermiştir. Bu değişikliklerin bizzat Anayasa tarafından koruma altına alınan dokunulmaz hükümlerine aykırı olamayacağı açıktır. Aksine davranış, Anayasal organların, mevcudiyetlerinin nedeni olan Anayasa’nın bağlayıcılığını reddetmesi anlamına gelecektir. 
Bu hükümler, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalarda, çağdaş demokrasi geleneklerine bağlı, laik, sosyal hukuk devleti kimliğini de tescil etmektedir. 
1980 darbesinin ürünü olan ve herkesten önce Türkiye Barolar Birliği tarafından eleştirilen 1982 Anayasası’nın zaman içinde yüzde 60’ından fazlası TBMM’nin farklı dönemlerinde değiştirilmiştir. Bu değişikliklerin son yıllara kadar demokratikleşme çabasının ürünü oldukları görülmektedir. 
2007 yılından bu yana hızlanan “yeni anayasa” tartışmaları ile birlikte, mevcut Anayasa çerçevesinde oluşan devletin en temel organları, sistematik bir şekilde “anayasasızlaştırma süreci” başlatmışlar, bir kurucu iktidar rolü üstlenme çabasına girmişlerdir. 
“Anayasasızlık” ancak “Devletin yeniden kurulması”, “sömürgelerin bağımsızlığını kazanması”, “bağımsız devletlerin birleşmesi”, “bir devletin birden çok bağımsız devletlere ayrılmasıyla yeni devletlerin oluşması” ve “devrim ve darbelerde olduğu gibi anayasanın toptan ilga edilmesi” sonucunda ortaya çıkar ve “yeni anayasalar” kurucu iktidarlar tarafından yapılırlar. 
Oysa yukarıda sayılan durumların mevcut olmadığı devletlerde “anayasasızlık” diye bir durum olamaz. 
3. Türkiye’nin “anayasasızlaştırılma sürecini” uygulamaya koyanlar, “yeni anayasa” tartışmaları altında “yargı reformu” kavramını gündemin ilk sıralarına taşımış, 2010 yılında, yaptığımız iyi niyetli uyarılar dikkate alınmadan gerçekleştirilen Anayasa değişikliğinin yarattığı ortamda,devlet içinde örgütlenmiş bir cemaat, yargı gücünü bir ölçüde ele geçirmiş, antidemokratik mahkemelerde açılan davalarla Türk Silahlı Kuvvetlerinin yapısı değiştirilmiş, sonuç olarak Türkiye 15 Temmuz 2016’da, tarihinin en kara günlerinden birini yaşamıştır. 
4. Türkiye’deki kutuplaştırma politikalarına rağmen toplumun her kesiminin, 15 Temmuz girişimi karşısında tek ses olarak buluşması bir umut olmuşsa da, bu uzlaşma zemini,pek çok hükmü Anayasa’ya aykırı olan OHAL KHK’leri ile gölgelenmiştir. 
5. Bu gölge altında, “yeni anayasa” ve “başkanlık sistemi” tartışmaları yeniden hız kazanmış, nihayetinde iki partinin anlaşmasıyla, adı “yeni anayasa” olmasa bile; mevcut Anayasamızın 1. Maddesinde belirtilen “devletin şekli”ni, 2. Maddesinde belirtilen “Cumhuriyetin  nitelikleri”ni ve Başlangıç kısmında yer alan “kuvvetler ayrılığı prensibi”ni, 6. Maddesinde yazılı bulunan “egemenlik hakkının kullanılış esası”nı işlevsiz kılacak ve rejim değişikliğine neden olabilecek bir “Anayasa Değişiklik Teklifi” 10 Aralık 2016 tarihinde TBMM’ye sunulmuştur. 

I- ANAYASA DEĞİŞİKLİK TEKLİFİNİN, İÇERİĞİNDEN BAĞIMSIZ OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ: 

Teklif, 
Hukuk devletinin daha da ağır yara aldığı, hukuk güvenliğinin kalmadığı, yargı bağımsızlığı ve yargıç tarafsızlığının sağlanamadığı, hukukun üstün değerlerinden biraz daha uzaklaşıldığı, adil yargılamanın daha da önemini yitirdiği, adalete erişimin engellendiği, savunma hakkı ile diğer hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı, toplu ifade özgürlünün alabildiğinesınırlandırıldığı OHAL döneminde;
Medyanın baskı altında olduğu, halkın haber alma hakkını kullanamadığı koşullarda; 
Artan terör ve şiddet eylemleri ortamında 

TBMM’ye sunulmuştur. 
İktidarın sınırlandırılarak vatandaşların temel hak ve hürriyetlerinin devlet gücü karşısında korunma altına alınması ihtiyacından doğan anayasalar, özleri itibarıyla iktidar güçleri tarafından topluma dayatılan metinler olamazlar. 
Sistem değişikliği öneren bu kapsamlı teklif, iki siyasi partinin üst düzey yöneticilerinin anlaşmasıyla, imza koyan milletvekilleriyle bile tartışılmadan TBMM’ye getirilmiştir. 
Kamuoyunda özgürce tartışılmadan; şaffaflık, katılımcılık ve uzlaşmadan yoksun bir anlayışla, toplumun birçokkesimini ötekileştirerek hazırlanan bu teklif, salt bu nedenlerle bile toplumsal kutuplaştırmayı artırma riski barındırmaktadır. 
Teklif hazırlanırken daha önce çeşitli kurum ve kuruluşlarca hazırlanan öneriler bir yana itilmiş, siyasiler tarafından hazırlanan teklifin içeriği ancak TBMM’ye sunulduktan sonra öğrenilebilmiştir. 
Ayrıca söz konusu değişiklik teklifinin halk oylamasına sunulması halinde toplumun bir kesiminin seçim güvenliğinin sağlanıp sağlanamayacağına, oyların özgürce kullanılıp kullanılamayacağına ve sonuçların doğru olarak ilan edip edilmeyeceğine ilişkin kaygıları,yeni sorunları da beraberinde getirecektir.
Anayasa değişiklikleri,çok ciddiye alınması gereken düzenlemelerdir. Anayasamızda, bir oldubittinin önüne geçmek için, değişiklik teklifinin TBMM Genel Kurulunda iki kez görüşülmesi hükmünün konmasına ihtiyaç duyulmuştur. (Madde 175)
Yine Anayasamız milletvekillerinin özgür iradelerini korumaya almak amacıyla Anayasa değişiklik tekliflerinin gizli oylamayla yapılmasını hükme bağlamıştır. İçinde bulunduğumuz bu gergin ve kutuplaştırıcı süreçte, teklif sahipleri Anayasa değişikliğini bir ölüm-kalım savaşı gibi sunmakta, Türkiye’deki bütün sorunların ancak bu değişiklikle düzelebileceği algısını oluşturmaktadır. Bu tutumun, milletvekilleri üzerinde öteden beri var olan parti baskısını artırdığı aşikardır. Öte yandan daha önce gerçekleştirilen çekişmeli Anayasa değişikliklerinde milletvekillerinin oylarının mensubu oldukları siyasi parti grupları tarafından kontrol edildiği, oylarının rengini belli eden pulların teslim alındığı hafızalarımızdadır. 

II- ANAYASA DEĞİŞİKLİK TEKLİFİNİN İÇERİK BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ: 
Bir süredir parlamenter sistemin bekleme odasına alındığı, Anayasanın fiili duruma uyarlanarak başkanlık sistemine geçilmesi gerektiği yolundaki söylemlerle birlikte ülke gündemine sokulan “yeni anayasa” hazırlıkları, koşullar uygun bulunmadığı için askıya alınmışonun yerine sistem değişikliği içeren kapsamlı bir değişiklik teklifi TBMM’ye sunulmuştur. 

Metne bakıldığında bu girişimin ilk adım olarak düşünüldüğü, kabul edilmesi halindeyaratılacak fiili durumla, rejim değişikliği içeren yeni anayasanın tekrar gündeme geleceği izlenimi doğmaktadır. 

A-TEKLİFİN ÖNERDİĞİ SİSTEM 
Teklif sahiplerince dile getirilen “Cumhurbaşkanlığı sistemi” diye bir sistem literatürde yoktur. 
Teklifin; kuvvetler ayrılığı ilkesinin en sert biçimde uygulandığı, yasama ve yürütmenin birbirinden bağımsız olduğu, fren ve denge mekanizmasının en iyi şekilde çalıştığı, Başkana meclisi fesih yetkisinin tanınmadığı, yasama organı temsilcileri ile devlet başkanının farklı zamanlarda seçildiği, parti disiplininin olmadığı ve tek örneği ABD’de görülen demokratik bir başkanlık sistemi olmadığı da açıktır. 
Getirilmek istenen; yasama, yürütme ve yargıyı tek kişiye bağlayan, devletin kaderini bir kişinin insaf ve kabiliyetine teslim etmeyi öngören, denge ve denetim mekanizmalarını tamamen ortadan kaldıran, örneklerine bazı Latin Amerika ve Afrika ülkelerinde rastladığımız,diktatörlüğe dönüşmesi kaçınılmaz olan antidemokratik bir başkanlık sistemidir. 

B-KARARNAMELER TÜRKİYESİ 
Değişiklik kabul edilirse; Türkiye Cumhuriyeti Devleti olağan zamanlarda Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle, olağanüstü zamanlarda OHAL KHK’leri ile yönetilecektir. 
Teklif Anayasa’nın 91. Maddesini kaldırmayı öngörerek; TBMM’nin Bakanlar Kuruluna Kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verme görev ve yetkisini elinden almakta, çıkarılacak kanun hükmünde kararnamenin amacını, kapsamını, ilkelerini, kullanma süresini ve süreci içinde birden fazla kararname çıkarılıp çıkarılmayacağını gösteren “yetki kanunu” müessesini kaldırmaktadır. Buna karşın, mevcut Anayasa’da, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğinin kuruluşu, teşkilat ve çalışma esasları, personel atama işlemleri” ile sınırlı olan “Cumhurbaşkanlığı kararnamesi” müessesesi sonsuz yetkilerle donatılarak genişletilmektedir.

“Cumhurbaşkanlığı”, “kararname”, “olağanüstü hal” gibi kavramlarla bezenmiş teklif, bütün gücü elinde toplayan Cumhurbaşkanına, devleti istediği gibi yapılandırma yetkisi vermektedir. 

C-PARTİLİ CUMUHURBAŞKANLIĞI 

Teklife göre; 
Yürütme yetkisi tek elde toplanacak, kaldırılacak olan Başbakanlık makamının yetkileri ile birlikte bakanlar kurulunun yetkilerini de kullanacak olan Cumhurbaşkanı; bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri ile teşkilat yapısını Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenleyecek, Meclis içinden veya dışından istediği kişileri, hiçbir kritere bağlı olmadan Cumhurbaşkanı Yardımcısı veya Bakan olarak atayabilecek veya azledebilecektir. 
Milletvekili oldukları halde Cumhurbaşkanlığı yardımcılığına veya bakanlığa atananların Meclis üyelikleri sona erecektir. 
Meclisten güvenoyu almadan ve yemin etmeden görev yapacak olan Cumhurbaşkanı Yardımcıları ve bakanlar Cumhurbaşkanına karşı sorumlu olacaklar, haklarında gensoru önergesi verilemeyecektir. Ancak TBMM ile bağlantısı kesilen, TBMM’ye karşı sorumlu olmayan bu kişiler yasama dokunulmazlığından yararlanacaklardır. 
Bütün bunların yanı sıra Cumhurbaşkanı seçilen kişinin partisiyle ilişiği kesilmeyecek,  hatta Türkiye koşullarında muhtemelen partisinin genel başkanı olacaktır. Mevcut sistemde siyasi partilerdeki lider hakimiyeti ve keskin disiplin kuralları dikkate alındığında, Cumhurbaşkanının kendi partisinin milletvekillerini de belirleyeceğini söylemek yanlış olmayacaktır. 
Cumhurbaşkanlığı seçimi ile milletvekili seçimlerinin beşer yıllık dönemlerde ve aynı günde yapılması doğrudan doğruya yasama ve yürütme güçlerinin tek elde toplanmasıyla sonuçlanacaktır. Muhtemel tabloya göre meclisteki en büyük siyasi parti grubu, Cumhurbaşkanının belirlediği milletvekillerinden oluşacaktır. 
Partili cumhurbaşkanlığının önünü açan teklifle, Anayasa’nın 104. Maddesinde yer alan“Cumhurbaşkanın Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil ettiğine” yönelik ifade korunmuş olsa da anlamını tartışmalı hale getirilmiştir. Partili bir Cumhurbaşkanının, kendi partisine oy veren seçmenle özel bir bağ kuracağı ve farklı siyasi görüşleri temsil eden muhalefet partileri ile siyasi rekabete gireceği kuşkusuzdur. 

D-YEDEK MİLLETVEKİLLİĞİ 
Teklif, yedek milletvekilliğini de önermektedir ki bu son derece kaygı vericidir. Yakın geçmişte siyasetçileri istifa etmeye zorlayan video şantajları henüz hafızalarımızdan silinmemiştir. Öte yandan yedek milletvekilliği ile ara seçim ihtimali de ortadan kaldırılmak suretiyle demokrasiden biraz daha uzaklaşılmaktadır. 

E-CUMHURBAŞKANINA SONSUZ YETKİ 
Teklife göre; Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda kararname çıkarabilecek, üst düzey kamu görevlilerinin atanmalarına ilişkin usul ve esaslar Cumhurbaşkanı kararnamesi ile düzenlenecek; yine Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kamu tüzel kişiliği kurulabilecektir. 
Üst düzey kamu yöneticilerini atayan ve görevlerine son veren Cumhurbaşkanı, yasaların uygulanmasını sağlamak üzere yönetmelik de çıkarabilecektir. Bu da Cumhurbaşkanının Meclis tarafından çıkarılan kanunu kendi istediği şekilde yorumlamasına imkan tanıyacaktır. 
Teklifle, “Kamu hizmetlerinin görülmesinde verim ve uyum sağlamak amacıyla, birden çok ili içine alan merkezi idare teşkilatı kurulabilir” şeklindeki Anayasa hükmünün devamında yer alan “Bu teşkilatın görev ve yetkileri kanunla düzenlenir” hükmü çıkarılarak TBMM devre dışı bırakılmakta, onun yerine “Merkezi idare kapsamındaki kamu kurum ve kuruluşlarının; kuruluş, görev, yetki ve sorumlulukları Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenir” hükmü getirilerek Cumhurbaşkanına ucu açık, sonsuz bir yetki verilmek istenmektedir. 
Mevcut durumda uluslararası anlaşmaları onaylama ve yayımlama yetkisi olan Cumhurbaşkanı, teklife göre bu anlaşmaları akdetme ve yayımlama yetkisine sahip olmaktadır. Teklifle getirilen bu münhasır yetkiyle Anayasa’da milletlerarası anlaşmalara ilişkin korunan hükümler arasında Anayasal bir belirsizlik ve kendi içinde uyumsuzluk ortaya çıkmaktadır. 
Ayrıca Cumhurbaşkanı, vergi oranlarında değişiklik yapma yetkisine de sahip olacak, Bütçe Kanununu da hazırlayarak TBMM’nin onayına sunacaktır. 

F-YASAMANIN İŞLEVSİZLEŞTİRİLMESİ
Yasamanın yürütme üzerindeki denetimini kaldıran, yasamayı yürütmenin vesayeti altına sokan bu sisteme göre;
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından çıkarılan kanunlar, önceden olduğu gibi Cumhurbaşkanının onayına sunulacak ancak Cumhurbaşkanı yasayı Meclis’e geri gönderirse bu kez metnin yasalaşabilmesi için basit çoğunluk yerine üye tam sayısının salt çoğunluğu aranacaktır. Üstelik Cumhurbaşkanı TBMM’ye geri gönderdiği kanunun içerdiği hususlarda kararname çıkarma yetkisine de sahip olacaktır. 
Yürütme yetkisini tek başına kullanan Cumhurbaşkanı aynı zamanda çıkaracağı kararnamelerle yasamanın alanına müdahale ederken; TBMM’nin güvenoyu, gensoru, Meclis soruşturması, sözlü soru yetkileri kaldırılarak denetim mekanizması işlemez hale getirilecektir. Meclis’te yapılacak genel görüşmelere ise yürütmenin temsilcileri katılmayacaklardır. 

G- OHAL TÜRKİYESİ

Teklifte sıkıyönetim kurumu kaldırılırken, OHAL ilan etme sınırları genişletilmekte, Cumhurbaşkanına OHAL ilan etme yetkisi verilmektedir. 
Cumhurbaşkanı, OHAL döneminde, OHAL’in gerekli kıldığı konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilecek, kanun hükmündeki bu kararnameler de Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün TBMM’nin onayına sunulacak, bir ay içinde görüşülerek karara bağlanacaktır. 
Yaşadığımız OHAL döneminde hükümet tarafından, TBMM’nin ve yargının denetiminden uzak tutularak, uluslararası sözleşmeler ve Anayasamızdaki kriterler bir yana itilerek çıkarılan, kapsam ve amacını aşan OHAL KHK’leri ile, hukuk devleti ilkelerinin gözden uzak tutulduğuna olan tanıklığımız, bütün kaygılarımız için haklı nedenler teşkil etmektedir. 

H- MECLİS’İ FESİH YETKİSİ 
Cumhurbaşkanına seçimleri yenileme yani Meclis’i feshetme yetkisi veren teklif, TBMM’nin seçimleri yenileme kararı alabilmesi için üye tam sayısının beşte üç çoğunluğu şartını getirmektedir. Her iki durumda da TBMM Genel seçimleri ile Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılacaktır. Ancak Meclis seçimleri yenileme kararını Cumhurbaşkanının ikinci döneminde alırsa, Cumhurbaşkanı bir kez daha aday olabilecek ve seçilirse beş yıl daha görev yapabilecektir. Böylece, Cumhurbaşkanının görev süresini beş yıl olarak öngören ve bir kimsenin en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebileceğini hükme bağlayan teklif,  Cumhurbaşkanının beş yılı tamamlamadığı seçim dönemlerini geçerli saymamak gibi bir çelişkiyi barındırmaktadır. 

İ- SEÇİMLERİ YENİLEME YETKİSİ 
Cumhurbaşkanına verilmek istenen seçimleri yenileme yetkisi, seçimler sonucunda kendi siyasi görüşüne ve arzusuna uygun olmayan bir TBMM aritmetiği çıkması halinde Meclis’i feshetme keyfiyeti getirmektedir. Yakın geçmişte fiili bir durum olarak karşımıza çıkan bu uygulama, seçmeni baskı altına alan, onun iradesini kabul etmeyen antidemokratik bir yöntemdir. 

J- SEÇİM TARİHİNİ BAĞLAYICI HÜKÜM 
Teklifin geçici maddesine, bundan sonra ilk seçimin 3 Kasım 2019 yılında yapılacağı gibi bir bağlayıcı hüküm yer alması anlaşılır olmaktan uzaktır. 

K- YARGI BAĞIMSIZLIĞININ SONA ERMESİ 

Saydığımız bu örneklerle yasamanın yürütme üzerindeki denetimi kaldırırken, teklifte yargıya ilişkin düzenlemeler de yer almaktadır. 
“Yargıtay ve Danıştay'a üye seçme, hakim ve savcıları mesleğe kabul etme, meslekten çıkarma, tayin terfilerine, özlük ve disiplin işlerine karar verme” yetkisine sahip olanHSYK’ya yargıç ve savcıların kendi içlerinden üye seçmesi uygulamasına son verilmesini öngören teklife göre, üye sayısı 22’den 12’ye düşürülen ve “yüksek” kelimesi çıkarılarak Hakimler Savcılar Kurulu olarak nitelendirilen kurulun başkanı Adalet Bakanıdır. Kalan 11 üyeyi Cumhurbaşkanın ve TBMM’nin seçip ataması öngörülmektedir. Cumhurbaşkanı ve Meclis çoğunluğu arasındaki denklem düşünüldüğünde, HSK da yürütmenin vesayeti altına girecektir. 
HSYK’nın yetkileri düşünüldüğünde, Yargıtay ve Danıştay dahil olmak üzere tüm yargı sisteminin yürütmenin vesayeti altına gireceğiayan beyan ortadadır. 
III- SONUÇ: 

Özetle teklifle önerilen sistem kuvvetler ayrılığına, denetim ve denge mekanizmalarına son vermekte, bütün gücü elinde toplayan bir tek adam rejimi önermektedir. 

Bu tekliften hukuk devleti, bağımsız yargı, demokrasi ve toplumsal huzur çıkmayacağı aşikârdır. Metnin Anayasa’nın değiştirilemez maddelerine de aykırı olduğu açık ve nettir. Zira teklif devletin temelini oluşturan “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir” değiştirilemez hükmünü işlemez hale getirecektir. 
Söz konusu teklif, Anayasa’nın nasıl değiştirilebileceğini öngören 175. Maddesi kapsamı dışında olup, devletin temel düzenini ve rejim değiştirmeyi hedefleyen yeni bir anayasayı amaçlamaktadır. 
Şeffaflık, katılımcılık ve demokratik hesap verme ilkelerini yok sayan bu teklif, hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı ilkelerine, egemenlik yetkisinin sınırlandırılmasına, Anayasanın değiştirilmez hükümlerine aykırıdır. 
Demokrasimizi tehdit eden, toplumda yeni bölünme ve çatışmalara yol açarak, içinde bulunduğumuz tehlikeli süreci çıkılmaz bir yola sürükleyecek olan bu teklifi kabul etmek hukuken mümkün değildir. 
Anayasa değişikliklerinin; hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı OHAL döneminde, artan terör ve şiddet eylemleri ortamında, halkın haber alma hakkını kullanamadığı koşullarda yapılması Anayasa normlarına aykırıdır. 
Bu nedenlerle, ülkeyi karanlığa sürükleyecek bu Anayasa Değişiklik Teklifinin geri çekilmesini talep veTBMM’yi bu tarihi sorumluluğunu yerine getirmeye davet ediyoruz. 
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir